Pandeminin başından beri, 3 yıldır ilk kez dün akşam Avatar: Suyun Yolu filmini izlemek için sinemaya dönmüş bulunduk. Dönmez olaydık. Bütün kötü sinema deneyimleri bir bir gözümün önünden geçti.
Sinemayı neden özlemediğimi şöyle özetleyeyim;
- Çok gürültülü: Bazen, fiziksel olarak kulaklarımı tıkadım, ciddi ciddi kafamı ellerimin arasına aldım birçok sahnede.
- Çok reklamlı: Bildiğiniz gibi, anlatmaya gerek yok.
- Sönük yansıtıcı ışığı: Emaar’ın sinema salonunda izledik, görüntü öyle sönük ki yansıtılan zemindeki renk tonu değişimlerini bile görüyorduk aydınlık sahnelerde.
Filmin kendisi zaten hiç olmamış. Kanırta kanırta 7/10 verilir en fazla (o da James Cameron hatrına), çocuk-aile filmi olmuş resmen. İlk filmi izlediğimizdeki heyecanı hatırlıyorum, tekrar izlemek isteği uyandırışını bile hatırlıyorum ama bu film o kadar zayıf ki.
Film neden olmamış?
- Anlamsız bir senaryo (sadece fikir güzel)
- Amaçla sonuç arasındaki kopukluk (neydi ne oldu diyoruz)
- Anlamsızca vazgeçilen hedefler (gerçek hayatta asla olmayacak gariplikler silsilesi)
- Karakterler arası gereksiz hızlı bağ kurma ve bir o kadar da kolay “satış” (Vefa, İstanbul’da bir semt adıymış)
- Uzun olsun diye uzun, reklamlarla birlikte 4 saate yakın vakit alıyor (bir noktada gerçekten uykum geldi, gözlerim yoruldu)
Spoilersız olarak ancak bu kadar söylenebilir ama izleyenler ne dediğimi anlayacak, bu kadar olmamış bir film için mi on yıl uğraştınız diye sorası geliyor insanın.