Ekşi’de bu başlığı gördüğümden beri, yalnız değilmişim diyordum, bir gelişme oldu bununla ilgili.
Hayatım boyunca en fazla iki kez kabak tatlısının tadına bakmışımdır. Net hatırladığım, biri evde, diğeri de bir “lokantadaydı”. Biri on, diğeri beş sene falan öncedir herhalde. İkisi de berbattı, en hafif tabiriyle. Dolayısıyla, bu tatlıyı kim niye yiyor diye şaşırır, iştahla yiyen birini gördüğümde de damak tadından şüphe ederdim açıkçası.
Günlerden bir gün, geçtiğimiz hafta -ismi lazım değil- birinin elinden bu tatlıyı, ısrarla ve baskıyla yemem gerekti. “Meğer kabak, ‘tatlısı olabilen’ bir besinmiş” dedim.
Kıssadan hisse;
Bu yaşımda, bir şeye körü körüne ‘geçmiş deneyimler’ sebebiyle kötü bakmaktansa, riske girip bir şans daha vermenin, belki de bazen güzel olabilecek şeylerden mahrum kalmamamızı sağlayabileceğini öğrenmiş bulundum kaşla göz arası. Çok sade/basit ama güzel bir ders çıkardığımı düşünüyorum. Daha önce yediklerim hala berbat bu arada, o konuda fikrim sabit. ✋
İç ses;
Belki de çok fazla şekerin lezzetlileştiremeyeceği şey yoktur, bilemedim. 🙊